29 Temmuz 2009 Çarşamba

DARAĞACI
Köy meydanındaki darağacı bugün her zamankinden daha çok misafir ağırlıyor. Hislerimiz, hislerimizi ediyorlar idam. Hissetme duyumuza kelepçe takıp darağacına astılar, bunu biz yaptık kendimize; bakadurduk hep hayata, hiç göremedik olup biteni bu yüzden yitip gideni de yittiğinde fark ettik. Evet, gidiyor artık koku alma duyumuz; sevdiğimizin o efsunlu kokusunu bir daha çekemeyeceğiz içimize ve artık duyamayacağız o müthiş musikiyi, göremeyeceğiz baharda yeni açan gelincikleri, kasımpatıları, nergisleri, doya doya dokunamayacağız hiçbir sevilene…
Hepsi gitsin hiçbiri olmasa da yaşarız dokunma olsun yeter. Aslında bizlere en kıymetsizi de o görünüyor herhalde.
Ruhumuz beden giysisini bundan giydi beklide.
Beden olmazsa dokunmada olmaz ve hepimiz sevimli hayalet casper olurduk
Bu yazı karamsar kusura bakmayın
Ve bana darılmayın
Kaçımız çıkıp ta sevimli değil kötü kalpli hayalet olurdum der. Bir günlük görünmezlik verilse, ilk işimiz düşman avına çıkmak olurdu herhalde.
Ya hiç hissetmiyoruz, ya da kötüyüz hissettiklerimiz önemsiz.
OsmanERDOĞAN
AYKIRI
Sanmaların sancılara dönüştüğü bir coğrafyada anlatılan hikâyeden ibarettir tüm yaşananlar. Anlatılanın aksinedir tüm yaşananlar bu yüzden aykırıdır bu yazılanlar.
Günün birinde bülbül doğasının gereği olan ötüş işlemini gerçekleştirirken yolu üzerinde bulunan gül bu müthiş musikinin kendisi için olduğunu sanmış ve daha bir güzel açmaya başlamış.
Aykırı gibi görünen mantıklı önermelerle doludur hayatımız. Satranç tablası neden siyah beyazdır, dolmuşlarda neden en kısa mesafe ücreti olarak belirlenen tarife indi-bindi olarak isimlendirilmiş. Dolmuştan önce inen sonra binenler mi vardır. Cumartesi ve pazartesinin neden özel ismi yoktur. TDK bu günlere birer isim bulmaktan aciz midir de cumadan ve pazardan sonraki gün demekle yetinmiştir, İnsan bedeninde toplam 2.5 ile 4 litre kan bulunur. Bülbülde ne kadar kan vardır varın siz karar verin kırmızı gülün rengini aşığından aldığını da kim uydurmuş. Hadi tamam doğrudur diyelim bu kadarcık kan bu kadar gülü nasıl kırmızıya boyadı dünyanın her yerinde kırmızı gül var yoksa bizim bülbül bütün gülleri mi ayartmış.
Evde koltuğa kurulmuşsunuz tv izliyorsunuz. Alt yazı geçiyor.
Flaş… Flaş... Flaş…
Güllerin aslı olduğunu iddia eden gül taklitlerine dava açtı. Çiçek dünyası endişeli bekleyişini sürdürüyor. Bir grup karanfil Ulus meydanını trafiğe kapattı.
Bülbül de dalına yaslanmış e bahçıvan efendi ben sana intikamımı alırım dememiş miydim diye kıs kıs gülüyor bir yandan da gagasına bulaşan kırmızı boyayı temizliyor.
O.ERDOĞAN
ZEHRA
Sabahın ayazında elinde sakız kutusu
Fırından yeni çıkmış simidin taze kokusu
Gözleri mahmur yeni uyanmış anlaşılan
Yeni çıkmış derme çatma barakalarından
Çok olmamış aslında babaları öleli
Fakat insanlık ölmüş asırlardan beri
Zehra’nın hayatı bir insanlık vahşeti
Abi bir sakız…
Abla bir sakız ne olur…
Israrına bakan dilenci misin diye kızar
Bağlasan o barakaya
Aç susuz bikes bir anne birkaç kardeş
Soğuktan tirtir titrerken bedeni
Açlıktan kıvranmakta midesi
Bir el uzatanı yok yok işte kimsesi
Kimsesizlerin kimsesinden gayri yok kimsesi
Küçük Zehra’nın hayat hikâyesi
Sabahın ayazında elinde sakız kutusu
Uykusunu böler midesinin boşluğu
Ah be abla al işte bir sakız ne olur
Abi bir sakız işte ne olur
Ablada haklı bir sokak dolusu Zehra
Bu sokaklarda ayazda
Kaç tanesi Zehra’yla aynı durumda
Ne olur ki aldığım bir sakızdan
Kurtarmaz belki barakadan ama
Üç sakız eder bir ekmek parası
Akşam Zehra’ya düşer birkaç parçası…
Yok, be dostlar hepsi hikâye
Siz yine yürüyün bildiğiniz şekilde
Sevgi yoksunu bu memlekette
Bin tahtına dön dünyada
Cebinin cimriliğini taşı ruhuna
Sabahın ayazında sevgi yoksunu olarak çıkınca sokağa
Sakız… Sakız… Diye bağırınca etrafa
Anlayacaksın Zehra’nın kahrını
Ve bu hikâyenin aslını
Osman ERDOĞAN
08.11.2006